TEMSİLİ KARANFİL
“Başkaları adam gibi yaşasın diye gülünün solduğu akşam ölenler adam gibi ölmüşlerdir” demişim bir yazımda birkaç yıl önce. “Adam gibi ölünüz” demişti muktedir bir konuşmasında. Askerlik yan gelip yatma yeri değildi. Şehit cenazeleri duble yollar sayesinde çarçabuk evlerine ulaştırılıp helallik alınabiliyordu analardan. Kapılarındaki Kabe’yi görmeyenler, bir yerden bir yere bilmem kaç dakika erken gidebilmeyi satıyorlardı 13 senedir. “Sen şühedanın sesini duydun mu?” diye başlayan, bir tek AKP ambleminin eksik olduğu, yan yana ve omuz omuza çarpışanların mezarlarının üzerine karanfillerin konulduğu o seçim reklamında şühedanın sesi duyulmuyordu oysa ki. Sesleri duyulmasın diye yüksek sesle konuşuyordu dış ses. Bağıra bağıra, eze eze, üzerine basa basa konuşuyordu ki duyulmasın toprak altında kefensiz yatanın sesi.
Her salona girişinde kucaklar dolusu karanfil dağıtmayı adet haline getirmiş adam, lalelerle süslüyordu sonra cânım İstanbul’u. O lalelerin ihalesini alan vekil, reklam arasında kalıyordu da film bir türlü başlamıyordu sonra. Cici cici pembe sendikalar devletin tanımladığı sınırlar içinde alıp gidiyorlardı karanfillerini Taksim’e. Kazancı Yokuşu kapatıyordu elleriyle yüzünü. Temsili karanfil, bir tek faşizm ikliminde bu toprakta yetişiyordu, kokusu biber gazına denkti. “Ekmek istiyoruz ama gül de istiyoruz” derken kadın emekçiler, gül kokulu bir akşamın sonunda yitmesin canlar diye geçtiler en ön safa. May Day, her dilde bir imdat çağrısıydı. Ezilen, hor görülen, madenlerde canı pahasına çalıştırılan emekçinin, beyaz yakalı işçinin, her geçen gün biraz daha proleterleşenlerin imdadına yetişemezdi devletin sendikası. Çiçek taşımasını bilmeyenden devrimci olur muydu? Onlar o karanfile eğilimliydiler. Karanfili elden ele taşımasını bilenler günlerin bugün getirdiğini fısıldadılar kulağımıza: devrim o kadar ilerledi ki, artık güller solmayacak.
Devrim şehitlerinin hayli şemsiyeli, hayli karanfilli cenaze törenlerinde sessiz ve sitemsiz yürürken yan yana, gülünün solduğu akşam yiten canlar sesleniyordu yattıkları yerden: Gece leylak ve tomurcuk kokuyor.
Vía Erkan’s Field Diary http://ift.tt/1GNAlPH
Filed under: Uncategorized
No comments:
Post a Comment