Venedik’te Nefes almak
Bu yıl Venedik Bienalinde 136 sanatçı eserlerini Nijeryalı küratör Okwui Enwezor’un “zamanımızın huzursuzluğu” anatemasıyla ama günümüzün en modası geçmiş kurumu olan ulusal pavyon (berbat bir kelime ayrıca) bayrakları altında sergiliyor. 1895’ten beri faaliyette olan bu dünya çapındaki kültür ve sanat kurumunda artık bir Türkiye Pavyonu var. İstanbul Kültür Sanat Vakfı’nın girişimi ve 21 destekçinin 120’şer bin avroluk katkısıyla Arsenale’de 2014-2034 arası tahsis edilen mekân ilk defa geçen yılki mimarlık bienali ile faaliyete geçti. İyi haber şu: Her ne kadar ulusal olsa da pavyon tamamen devlet dışı kaynaklardan finanse ediliyor!
Defne Ayas küratörlüğündeki Nefes (Respiro) adlı serginin tek sanatçısı Sarkis. Sergi eşzamanlı olarak Hrant Dink Vakfı’nın yeni yerinde Ali Kazma’nın videosu ve Sarkis’in en kalıcı metal olan altından yarattığı eliziyle açıldı. Resmen bakarsan Türkiye’yi temsil ediyor Sarkis, ama Türkiye’den çok fazlasını betimliyor. En eklektik Ermeni asıllı ulusötesi sanatçı Paracanov, İstanbul’un gökkuşağına boyanmış merdivenleri, bolluk bereket simgesi narla resimdeki Hrant, Gezi’nin kırmızı fistanlı kızı ve hafıza, mukavemet, pırıltı, medeniyet ağırlıklı daha birçok vitray 7 renkli gökkuşağının altında 7 gün 24 saat nefes alıp veriyor,doğuyor, doğuruyor, yaşıyor… Her melânete rağmen! Gece saatlerinde cansızlara açık sergi sanki… Hafızasız Türkiye’ye ilaç bunlar… Dünkü sansür haberlerine konu olan serginin kitabına ulaşmak için:
Dün CNN Türk’te Aslı Öymen’in Sarkis’le yaptığı sarsıcı mülâkat vardı. Televizyon aylardır yayımladığı Taha Akyol imalâtı 1914-1915 adlı utangaç ve utanç verici inkârcı belgeseli dengeliyor bir nebze.
Gelelim gezdiğim ikinci mekâna, Bienalin en iyi pavyonu seçilerek Altın Aslan ödülüne lâyık görülen Ermenistan pavyonuna. Orada da işi olan Sarkis iki mekân arasındaki ana rabıta. Buralı Hera Büyüktaşçıyan ve Ermenistan dâhil 18 farklı ülkeden Ermeni sanatçıların işlerini sergileyen pavyona Batı Avrupa’da Ermeniliğin en önemli merkezlerinden biri olan San Lazzaro degli Armeni adası evsahipliği ediyor. Venedik ve ada Osmanlı döneminde Ermeni medeniyetinin Batı’daki rabıta noktası. Misâlen en eski Ermeni matbaası 1565’te Venedik’te Tokatlı Apkar Tıbir tarafından kurulmuş. 1676-1749 arasında yaşamış olan Sivaslı din âlimi Mıkhitar’ın adada kurduğu Mıkhitarist tarikatı Ermenice ve başka dillerde sayısız eser vermiş. Diller arasında Osmanlı Türkçesi de var, Ermeni alfabesiyle Türkçe yayın sayısı yetmişmiş. Malûmat rahmetli Kevork Pamukciyan’ın Aras Yayıncılığın bastığı Ermeni Kaynaklarından Tarihe Katkılar başlıklı 4 ciltlik külliyesinden.
San Lazzaro’da Ankara’nın baskısıyla Cenevre’de kuruluşu engellenen Hafızanın Sokak Lambaları yapıtının parçalanmış hâli, Hera’nın adada Ermenice öğrenen Lord Byron’un rahlesindeki Ermenice harflerle yazılmış Letters from Lost Paradise (Kaybolmuş Cennetten Harfler) işi ve “Van Yaşıyor” adlı kitap yazdığı için Stalince aforoz edilen Mahari’den esinlenen iş, Haig Ayvazian’ın Udî Hrant’ın udundan bir tabut çıkardığı Hastayım Yaşıyorum adlı işi dikkat çekici. Soykırımın yüzüncü yılının ağırlığıyla işlerin inceliği arasında müstesna bir uyum var. www.armenity.net
Ermenistan ve Türkiye pavyonlarına ayırdığım sınırlı zamanda Akdeniz’e gömülen göçmenler anısına kâğıt gemi şeklinde 15 metrelik ahşap tekne ile Türkiye Pavyonu’na komşu bir başka acılı toprak Güney Afrika’nın pavyonunda Hakikat ve Adalet Komisyonları duruşmaları videoları dikkatimi çekti. Venedikli cemaat ise geçen cumayı Christoph Büchel’in el attığı 12. yüzyıl mirası Santa Maria della Misericordia “camiinde” eda etti. Dinî itikatları en az müminlerinki kadar kuvvetli olan İtalya’da oldu bu! Boş camiler diyarı Türkiye’de olabileceğini hayal edin… Öylesine…
Bu yazı ilk olarak Taraf’ta yayınlandı. Yazarın izniyle burada da yayınlanıyor.
Vía Erkan’s Field Diary http://ift.tt/1cNtv33
Filed under: Uncategorized
No comments:
Post a Comment