Zihnimizdeki duba: Devlet baba
“Sağlam kafa sağlam vücutta bulunur” şiarıyla 80 sonrası beden eğitimi dersleri, memlekete aslan gibi erkek evlatlar yetiştirme çabasındaydı. Kız çocuklar pek önemsenmezdi, hatta muhafazakar-mutaassıp mahallerde kız çocuklarına rapor alınırdı, beden dersine girip de orası burası görünmesin diye. Dersin aslı rahat, hazır ol, uygun adım marş, sağa çark, sola çark üzerine kuruluydu. Esas amaç 23 Nisanlarda, 19 Mayıslarda öğretilen abuk subuk hareketleri yaparak, diz altındaki eteklerin fazla açılmasına mahal vermeden görevi tamamlayabilmekti, ya da panonun bir parçası olunduysa kazara, doğru renkteki kartonu kaldırabilmekti.
Her yerde ve her şeyde olduğu gibi bu da bir sınavdı, öndeki geçilmeliydi. “Bak bizim oğlan ne kadar güzel yapıyor hareketleri” Bu nedenle ilkokuldan lise sona kadar hatta bazen üniversite dahil olmak üzere yaklaşık 10-15 sene bu tedrisattan geçmiş bizler, bir sahil kasabasında yaşamıyorsak yüzme de öğrenemezdik. Sonra da ayağımızın basmadığı yerde yüzemedik elbette, havuzun derinleştiği yeri darağacı belledik, öğrenilmiş çaresizliğimizi aşamadık. Devlet ruhumuza iyileşmez yaralar açmıştı, bedenimizi de eğitememişti.
Bedenlerimiz üzerindeki hakimiyetini daha da derinleştirdi sonra devlet baba. Biber gazıyla doldurdu genç ciğerlerimizi, sırtımızdan copunu, karnımızdan tekmesini eksik etmedi. Kadın bedenlerine taşımak istemedikleri bebekleri taşıma zorunluluğu getirdi, o bebeklerin ne şekilde doğacağına bile kendisi karar vermek istedi. Büyüyüp yetişkin olunca o çocuklar madenlerde 12 saat çalışsınlar, ezildikçe ezilsinler istedi. Kadınlar vardı oysa, feleğin tekerine çomak sokan. İncecik sesleri ve bedenleriyle en öndeydiler, bir isyan bayrağı gibi dalgalanıyordu saçları. Bir beden eğitimi öğretmeni “o çocuğu almayın” dedi polise, 13 yaşındaydı çocuk. “O daha çok küçük” diye haykırırken yüreğimize bir ince çizgi çizen Manisalı anne gibiydi. Bir yanlışı düzletircesine açmış bir çiçek gibi, çıktı o koca kayaların arasından: “almayın çocuğu” dedi. Bedenleri eğitmekten sorumlu devlet baba bu hareketi devlet memuruna yakıştıramadı, sürdüler, sürgün oldu Ayşegül Öğretmen. Bir toplumun bedenini, ruhunu devlet babanın istediği gibi eğitmeyen diğer öğretmenlere Metin Lokumcu’ya, Halil Serkan Öz’e saldırdıkları gibi saldırıyorlar ona da. Bilmiyorlar ki, o büyük panoda oluşan rengarenk büyük resim, onların o üst aklının dayattığı büyük resimden çok ötede. Beden terbiyesiyle değil, ruhların yoldaşlığıyla anlatılabilir ancak. Ve biz artık ayağımızın basmadığı yerde yüzmeyi öğrendik. Ayşegül öğretmen, bizlere öğretmeye devam ediyor hala. Dersimizi aldık, ediyoruz ezber.
Vía Erkan’s Field Diary http://ift.tt/1FhtSbZ
Filed under: Uncategorized
No comments:
Post a Comment