DÜNYA ELLERİMİZİN ÜZERİNDE DURUYOR
“Bir çocuğun oyuncağı olabilir dünyadaki her şey, dünyayı değiştirmek çocuk oyuncağı” demiştim bundan iki sene önceki bir yazımda. Bir arkadaşım “nereden geliyor bu umut Allah aşkına?” demişti. Şaşkın bir umut muydu bizi her sabah yatağımızdan kaldıran? Bombayı patlatmadan önce göz göze gelseydi 19 yaşındaki delikanlıyla o canlı bomba yine de o pimi çekerdi. Cennette kendisine verilecek huri sayısı gelirdi gözünün önüne. Cennet vaadi ile dağıtırdı endüljansları aforoz makamı. Kevser Irmağından değil, sevdiğinin elinden içtiği şarabı helal sayardı Hayyam. Cennet cennet dedikleri birkaç köşkle, birkaç huri değildi. Hayyam’ın katli vacip, faili meşhur.
İlçe devlet hastanelerinde otopsi yapılamıyordu kimliği belirsiz cesetler ülkesinde. Ölülerimizin üzerinde yandaş gazetelerin sayfaları. Ayakkabılarımızın altı delik, velakin bir otobüse doluşup çocuklara oyuncak götürebiliriz yine de. Kara sakallı, kara bakışlı adamlar huri hesabı yaparken, distopyaların gerçek olduğu coğrafyada cennet kimsenin ayağının altında değil, o 19 yaşındaki delikanlının, o kedi sever genç kızın düşlerindeydi. Bir yeryüzü cenneti var etmek için geldiler, morgu olmayan devlet hastaneli ilçeye. Kobani’nin yeniden inşasına talip olan mücahit müteahhitler olabilirdi. “Biz kendimiz inşa edeceğiz” dediler. Oyuncağı elinden alınmış bir çocuk gibi oldu muktedir. Kentsel dönüşümün mimarları anlam veremediler buna, ilahi çocuklar hiç cennet inşa edilebilir mi?
Bir tarihi eserin üzerine yazılırdı: “Ahmet buradan geçti” veya “Ahmet, Ayşe’yi seviyor”. “I was here” insanı orada olduğunu kazırdı insanlık mirasının üzerine. Derinliğine inmeden bin tane fotoğraf çektirirdi, hepsi feysbukluk. Yüzü eskirdi insanlığın. Tarihi yeniden yazmak isteyenlerin daha sözlerini söyleyemeden kesilirdi sesleri. Dünyayı değiştirmek, üstelik bir çocuk oyuncağıyla hayli mümkündü. Çocukların ellerine silah veren karanlığı sorgulamamıza bile izin verilmezken, nefes dahi alamıyorduk. Akciğer ödeminden boğulduk kendi vücut sıvılarımızda. Devlet baba, bizimle göz göze geldi de, orada olmanın bedelini yine çok ağır ödetti bize, çekti pimi. Bizimle bir yakınlık kuracak kadar vakti olmasın istedi. Hikayemizi duysa da yumuşamazdı kalbi. Bu işler çocuk oyuncağı değildi. Mega projeler duygusallığı kaldırmazdı. Sevgiliyle göz göze gelmeyi en ikna edici intihar girişimi olarak bilenler ne bilsin şiirsiz adamların bakışlarındaki nefreti. Hangi dağ efkarlıysa oralı olanların, perişan edilen her şeye sahip çıkmayı yol edinenlerin orada olması gerekiyordu, anaları yüzlerine bakmaya kıyamasa da. Orada olmaya da devam edeceklerdi muhakkak. Yani ki, bize bugünlük müsaade, yasımız var. Yarın sabah yine mutlak bir inançla gözlerimizi tavana çakıp, şaşkın umutlu şiirler yazacağız. Dünyayı değiştirmek çocuk oyuncağıdır zira, bir çocuk demiş. Bu dünya ellerimizin üzerinde duruyor.
Vía Erkan’s Field Diary http://ift.tt/1DxqdYl
Filed under: Uncategorized
No comments:
Post a Comment